2 Ocak 2017 Pazartesi

Çağlayan güzellik




Düden Şelalesi Antalya'ya yaklaşık 7 km, Varsak Belediyesi'ne 1 km mesafede bir doğa harikasıdır. Şehirle iç içe yaşayan bu tarihi güzelliği dünyanın dört bir yanından görmek için turistler akın akın Antalya'ya gelmektedir. Şelalenin alt kısmında bir mağara görebilirsiniz. Düden Şelalesi, bu mağaradan 10 km sonra başka bir güzelliği daha Lara'dan Akdeniz'e dökülerek bir kez daha insanlara güzelliğini göstermektedir.





Yukarı Düden Şelalesi'ne aynı zamanda İskender Şelalesi de denilir. MÖ 334-333 yıllarında Pamphylia'yı fetheden Büyük İskender'in bu bölgeden geçerken atlarını sulattığı söylenmektedir. Yukarı Düden Şelalesi'nin bulunduğu alan 1970 - 1972 yılları arasında Devlet Su İşleri tarafından piknik ve mesire yeri haline getirilmiştir

Düden Şelalesi'nin suyunun geçtiği her yerde hayat vermektedir. Ama değişen dünya şartları ve küresel ısınmanın yaptığı etkilerle Düden Şelalesi güzelliğini ve cazibesini kaybetmektedir. 

Bunun yanında beşeri faktörlerinde etkisi yadsınamaz.İnsanların Düden şelalesi gibi bir eşine az rastlanır dünya harikalarına gösterilmesi gereken önemi vermediği aşikar. Antalya'nın bu doğal güzelliği binlerce yerli ve yabancı turisti her yıl ağırlamaya devam ediyor.





Fotoğraflarla hikaye anlattı


⬝Çiğdem CANPOLAT

Akdeniz Üniversitesi İletişim Fakültesi’nde fotoğraf sanatçısı Selim AKSAN’ın anlatımıyla “Fotoğraflarla Hikaye Anlatmak” temalı konferans gerçekleşti. Öğrenciler tarafından yoğun ilgi gösterilen eğitim konferansı yaklaşık 2 saat sürdü.

Aksan konferansa normalde öğrencilerine fotoğrafın tarihini anlatarak başladığını çünkü fotoğrafın tarihini bilen kişilerin fotoğraf çekme tekniğinide öğreneceğini belirterek başladı. Bilgilendirme amaçlı konuları anlatmaya başlayan Aksan konferansa katılan öğrencilere lensler, objektifler, net alan derinliği, makro ve portre çekim tekniğini anlattı. Anlattığı konulara, dünya çapından ve kendi çekimi olan fotoğraflar ile destekleyeci görüntüler sundu. Konulara yanlış ve doğru fotoğraf çekimleri ile örnekler veren Aksan fotoğraf çekerken ışığın önemini vurgulayarak “Sadece ışığımız var, hadi denklanşöre basalım dememek lazım. Elimizde ki ışığı yönetmemiz gerekiyor. Özellikle gazetecilik okuyan öğrenciler için söylüyorum. Elinizdeki yapay veya gün ışığını kontrol etmeniz gerekiyor.” dedi.






Aksan fotoğraf çekmeye başlayan öğrencilerin önemle ve sıklıkla “Hocam hangi makineyi alalım?” sorusunu sorduklarını ve “Ani kararlar verebileceğiniz yerlerde çalığacağınız için DSLR çalışma sistemli makineler almanızı öneririm.” cevabını verdiğini söyledi.








Konferansın sonunda İletişim Fakültesi öğretim üyesi Yrd. Doç. Dr. Ayşad GÜDEKLİ, katılımından dolayı Selim AKSAN’a teşekkür plaketini verdi. Katılım gösteren öğrencilerle toplu fotoğraf çektiren Aksan, konferans çıkışı öğrencilerin sorularını yanıtladı.

Selim AKSAN’dan tüyolar;
- Eğer 50 odakla fotoğraf çekiyorsanız enstantenede 50’nin altında düşmemelidir.
- Bir fotoğraf çekerken ilk önce bütüne bakmalı sonra parçaya ayırmalı ve öyle çekilmelidir.Hikaye anlatmak için etkileyici yöntemdir.
- Fotoğraf çekerken LCD ekran olduğunu unutun. Çekerim, bakarım, siler, yeniden çekerimi düşünmeyin. Çektikten sonra ekrana bakmayın. Oraya bakmayın, oraya bakarsınız fotoğrafı kaçırırsınız.
- Fotoğraf çekmek için net alan derinliğinin öğrenilmesi şarttır.
- Silüet fotoğraf çekmek fotoğrafın röntgenini çekmeye benzer.
- Unutmayın! Sokak her zaman fotoğraf verir.
- Bir fotoğrafta göz teması her zaman etkileyicidir.
- Fonu halletmeden, üç boyutlu düşünmeden denklanşöre basmamak lazım.
- Faruk AKBAŞ ve Sabit KALFAGİL’in 'Kompozisyon' kitabını okumanızı öneririm.



Konferansta sunulan fotoğraflar için tıklayınız.
Selim AKSAN İnternet Sitesi: Selim Aksan Visual Arts











Yerel gazetede bir gün

⬝Çiğdem CANPOLAT

Yeni Ekonomi gazetesi çalışanları sayfa tasarımcısı Selda SAĞLAM ve muhabiri Oktay İŞTAR ile yerel gazetede bir günün nasıl geçtiği hakkında konuştuk.



Sayfa tasarımcısı olarak günlük işleyişinizi anlatır mısınız ? 
Ben sabah saat 9’da gazeteye geliyorum. Sabahları ilk öncelikle diğer gazeteleri kontrol ediyoruz gündemdeki haberleri inceliyoruz. Daha sonra mail ile gelen haberlerden bugünün gündeminde ne var onları inceliyoruz. Hangi sayfaya hangi haber yerleştirilecek onları ayarlıyoruz daha sonra bize Basın İlan Kurumundan gelen haber var mı ona bakıyoruz varsa alıp gazetemize yerleştiriyoruz. Hangi haber manşet olur hangisi olmaz onları değerlendiriyoruz.  Anadolu ajanstan haberler alıyoruz, muhabirlerimiz habere çıktığı zaman o haberleri kullanıyoruz, maillere de haberler geliyor onları da kullanıyoruz. Maillere gelen haberler belediyelerden,  kurumlardan gelen haberler oluyor. Gazeteye konulacak haberler belirlendikten sonra haberleri sayfaya yerleştirmeye başlıyoruz. Biz gazete olarak in dizayn programını kullanıyoruz. Gazeteye ait yaptığımız şablonda tarih, gazetenin adının bulunduğu bölüm ve künye sabit diğer yerler haberin önemi olsun boyutu olsun haberin kıstaslarına göre değiştiriyoruz. Sayfaya yerleştirdiğimiz metinlere düzenlemeler yapıyoruz. Bunlar punto, yazı karakteri, metindeki yanlışlıklar tarih ve künye değişiklikleri tabi ki.  Sayfa düzenleme kısmı bittikten sonra gazetemizi bir sonraki günün tarihiyle kaydediyoruz. Artı olarak internet sitemiz var oraya da haberlerimizi yüklüyoruz.

Sayfa Tasarımcısı: Selda SAĞLAM
                         
                       
Gazete saat kaçta matbaaya gönderiliyor?
Gazetemiz saat 16.30-17.00 gibi matbaaya gönderilmeye hazır hale geliyor.

Gazete kaç gün çalışıyor?

6 iş günü çalışıyoruz. Pazar günleri gazete çıkarmıyoruz.

Gazete sadece ekonomi haberi mi yapıyor?
Evet, ekonomi gazetesiyiz ama buna bağımlı gazete çıkarmıyoruz. Tabi ekonomi ağırlıklı ama her türden haber ekliyoruz gazetemize. Sağlık, kültür, reklamlar, dünyadan haberler vs kullanabiliyoruz.

Muhabir olarak günlük işleyişinizi anlatır mısınız?

Bizde de işleyiş sabahtan başlar. Gazeteye geliriz, maillere bakarız. Burada iki muhabiriz. Sercan diye bir muhabir arkadaşımız daha var. Gelen maillerden bir ayıklama yaparız. Kim hangi haber gidecek onu belirleriz. Ayrım yapıldıktan sonra belirlediğimiz haberlere gideriz.

Muhabir: Oktay İŞTAR


Haberler size nasıl geliyor?
Bir mail ortamı var, oradan geliyor haberler.  Oradaki haberler belediyelerden gelir. Onun dışında şirketin basın danışmanları vardır. Onalar bize bir mail atar hatta İzmir basın grubu diye bir mail ortamımız var oradan da biz belirleriz gazetemize girecek haberleri. O haberlere gidip fotoğraflarız, görüntü alıp bilgileri toplar, haberini yazarız. 

Haber seçimi yaparken nelere dikkat ediyorsunuz?
Genelde gazetemiz ekonomi ağırlıklı olduğu için ekonomi haberleri öncelikli tutuluyor sonra dediğim gibi haberleri gazetemize uygun olarak ayıklayarak seçip habere gidiyoruz. İki muhabir olduğumuz için genelde oluşan çoğu habere gitme fırsatımız oluyor. Onun dışında çakışan haberler oluyor. Gidemeyecek durumda isek giden muhabir arkadaşlardan rica ediyoruz onlar bize yardımcı oluyorlar. 











Sebze yahnisi yapabilen bir eş aranıyor: Üstat Moliere evleniyor


Antalya devlet tiyatrosunun sahnelediği Üstat Moliere Evleniyor oyunu: Adından da anlaşıldığı üzere Moliere'in otuz dokuz yaşında evlenmeye karar vermesiyle başlıyor. 17. yüzyılın Paris'inde  genç ve iyi yemek yapabilen  bir eş arayan Molliere'in serüveni Fransa Kralının kaçırılmasına dek uzanan bir yanlışlıklar komedyası olarak karşımıza çıkıyor.
    Mehmet Murat İldan yazdığı, Gökhan Kocaoğlu'nun yönettiği oyun, 17. yüzyılın Paris'inde  geçiyor. Dünya tiyatro tarihinin en bilinen yazarlarından olan Moliere ise ana karakter olarak karşımızda. Molliere'in başından geçen olaylar silsilesini izlediğimiz eser çokça eski tarihte geçmesine rağmen günümüzdeki olaylar üzerine düşünmemizi teşvik ediyor. Kadının toplumsal anlamdaki konumu, '' evlilik'' gibi toplumsal kurumları, ahlaki tabuları irdelerken güldürmeyi asla ihmal etmiyor, öyle ki salonda kahkaha seslerinden oyunu duymak dahi güçleşiyor. 
Olaylar son derece akıcı bir üslupla ele alınmış olup 13 kişiden oluşan oyuncu kadrosu gerçek anlamda  çok iyi bir iş çıkarmış. Oyunda en beğendiğim bölüm ise Bernard Callot ( Ahmet Açıkgöz) ölümü, ölümle dalga geçmek ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi herhalde, özellikle havadan inen o melek kanatları beni benden aldı doğrusu.  Gerek  tabut krizi gerek ölünün yeniden dirilmesi çok keyifli sahnelerdi.  Kilise ve kerhanelerin  birbirlerine benzetiliş açıları ise çok çarpıcıydı, Maazallah kilise yerine  ''cami'' örneği verilse salonda büyük bir patırtı kopardı diye tahmin ediyorum. Çok pardon öyle bir eser devlet tiyatrolarında sergilenemezdi zaten! Oyunda Moliere'in  kendine uygun eş araken ''sebzeli yahni''  yapabilmeyi ölçüt alması 17. yüzyıl saray eşrafının ne kadar kirlenmiş ve mütavazilikten uzak bir yapıda olduğunu gösteriyor. Halktan kopuk yaşamı gerek kralın hayatında gerekse üst tabaka insanların hayatında son derece ironik biçimde gözler önüne seriliyor. Bizdeki  ''Fransız kalmak'' sözünün anlamını yeniden kavrıyorum adeta oyunda. Molliere'in ''Sebzeli yahni'' yapabilen birini bulup bulamayacağını oyuna gidenler göreceklerdir. Yazımın sonuna gelirken  belirtmeliyim ki son zamanlarda izlediğim en iyi oyundu, gidin seyredin, düşünürken eğlenin.

Gerontoloji hakkında çok şey

Akdeniz Üniversitesi gerontoloji bölüm başkanı Doç.Dr Özgür Arun ile gerontoloji nedir, ne değildir, gerek fakülte özelinde yapılan çalışmaları, gerek Türkiye’de gerontoloji biliminin  ne durumda olduğunu konuştuk. İşte gerontoloji hakkında kapsamlı söyleşimiz...

Öncelikle bilmeyen okurlarımız için Gerontoloji nedir? Bizleri kısaca bilgilendirir misiniz ?
Gerontoloji Türkiye için çok yeni ama dünyada 100 yılı aşkındır kullanılan bir disiplin.Türkiye’ de son 10 yıldır yoğunlaştı bölümümüz. Gerontoloji kısaca yaşlanma sürecinde yer alan bireylerin  içinde bulundukları tüm durumları ve diğer yaş dönemlerini kapsamakda olan bir disiplin. Gerontolji dediğimiz de basitçe yaşlının sorununu konuşan kimseden bahsetmiyoruz çok daha kapsamlı bir araştırmadan söz ediyoruz. Bu bakımdan gerontolji, toplmun tüm kesimlerine gönderme yapan bir bilim dalı.
Türkiye de açılan ilk Gerontoloji bölümü araştırmalarıma göre burası, biraz kuruluş hikaseyisinden bahseder misiniz?
Ben aslen sosyolloğum, ODTÜ sosyoloji bölümü mezunuyum. 2004 yılından beri yaşlılık ve yaşlanma çalışıyorum, gerontololji ise Türkiye’de yapmış olduğum çalışmalar sonucu karşılaştım, kırsal kesimde çalışmalarımızı yaparken “yaşlılar” bizleri çağırdı. Bir yaşlı niye bizle hiç konuşmuyorsun soru sormuyorsun dedi. Saha da yaşlılarla karşılaştık yani, bizim yönelimimiz bulguya dayalı oldu diyebiliriz. Moda olduğu için veya bir akım olduğu için gerçekleşmedi .

Biraz daha fakültenize yoğunlaşmak istiyorum. Yapmış olduğunuz çalışmalarınız neler ? Somut olarak gerontologlar ne yapıyorlar ?
Çok sayıda araştırma yapıyoruz, gerek yerel, gerek diğer meslek grupları disiplinlerle çalışmalar yapıyoruz ama aynı zamanda uluslararası çalışmalar yapıyoruz. Bunların bir kısmı ise araştırma çalışmaları. Bunların bazıları Gökbük yaşlılık araştırması, bir diğeri kentte odaklandığımız Antalya yaşlılık araştırması ve bunun dışında kırılgan gruplarla çalışmalar yapıyoruz. Kırsal alan bizim için çok önemli çünkü kırda yaşıyan kesim çok kırılgan bir kesim, hizmetlere ulaşamayan ama kentin, devletin mekanizmalarınında görmediği, uzakta olan onun için çok risk altında olan bir kesim. Bu noktada gökbük projesi çok önemli burada mimari çalışmalar yapıyoruz, hekimlerle, tarihçilerle, iletişimcilerle  birlikte çalışmalar yapıyoruz, etnografik çalışmalar yapıyoruz dolayısıyla birçok farklı disiplinde çalışan meslek grubunu bir araya getirip birbirleriyle temas etmesi için çalışıyoruz. Gökbük köyünde yaptığımız “diş taraması” köydeki nüfusun bilinçlenmesi için yaptık, yine tıp fakültesiyle köyün kan ve şeker değerlerini araştırdık ve bu alanda destek sunmaya çalıştık.Valilik, kaymakamlıklarla belediyelerle birlikte de çalışıyoruz. Bu bakımda kamuyla birlikte çalıştığımız söylenebilir.
Öte yandan Antalya’da her üç senede bir yaşlılık araştırması yapıyoruz, çok önemli bilgiler kaydettik, bu bağlamda önümüzdeki dönemde şöyle bir amacımız var: yerel yönetimlerin halka nasıl hizmet sunacaklarını tespit etmek, Belediyelerin hedef kitlelerini tanımlanmaları noktasında önemli bulgular elde etmeyi amaçlıyoruz.
Çalışmalardan, bilim dalından bahsettik. Peki Gerontoloji bölümünün iş imkanları ne durumda, nerelerde iş bulabilirler gerontologlar ?
Alana yeni giren bir meslekden bahsediyoruz veya  gerontololji masterı, doktorası yapacak olan farklı disiplinlerden bahsediyoruz. Bu dönemde yeni bir meslek grubunu alana sokmamız gerekiyor. Onun için yasaları değiştirimemiz gerekiyor, yönetmelikleri değiştirmemiz gerekiyor, fiili olarak alanda bulunmamız gerekiyor. Bu da önemli bir rol üstlenmemizi gerektiriyor, bu noktada aktivist olmalıyız. Sosyal bilimlerde ilk defa bir meslek grubunun meslek tanımını yaptık. Üç senedir bunun üzerinde çalışıyoruz, umuyorum 2016’nın yaz aylarında biz bunu nihai sonuca ulaştırıp komisyona girmesini sağlayarak yasalaştıracağız.
Gelecek vaat ediyormu yani ?
Bu bir ilk adım diyebiliriz, bu meslek tanımı demek aslında imza yetkisi demek. Sadece kağıt üzerinde değişiklik yapılması yeterli değil aynı zamanda fiili olarak alana inmemiz gerekiyor. Dolaysıyla yasaları değiştimenin yanıdan çok sayıda yetişmiş gerontologla alana çıkmamız gerekiyor bu alan sadece bakım değil finans alanında da,  yerel yönetimlerde, kamu sektöründe  yani insanın olduğu her yer de gerontoloğa ihityaç var. Ama bizim kontejyan sayımız 36 ile sınırlı! Bu kesinlikle Türkiye için yeterli değil.
Türkiye’nin durumunu konuşmakda fayda var diye düşünüyorum, politikacılar tarafından ülkemizin çok genç, dinamik bir nüfus olduğu söyleniyor, bu tablo ne kadar gerçekçi ?
Türkiye bugün dünyanın en hızlı yaşlanan ülkesi , biz Fransa’nın 115 yılda geçirdiği süreci 15 yıl içerisinde geçireceğiz. Şu anda bu sürecin içinden geçiyoruz. Bilim camiasının bunun farkında olması lazım.Yani Türkiye nüfusunun çok genç dinamik olduğu gerçekliği yansıtmıyor. 2023 tarihi aslında bizim için çok önemli, yetişkin ekonomik olarak aktif nüfusun tepe noktasını göreceğiz. Bu nüfusu iyi değerlendiremessek bizler için çok büyük sıkıntı olacak. Türkiye ne yazık ki çok çabuk yaşlanıyor ve  buna hazırlanmıyor. Yaşlılık ve yaşlanmaya hazırlanmamak malesef büyük bir sorun .
Yani burdan Türkiye’nin bir yaşlılık politikası olmadığı sonucunu çıkarabilirmiyiz ?
Evet, ne yazık ki yok. Biz bunu oluşturmaya gayret ediyoruz. Yaşlanma ve yaşlılık politikası dediğimiz çok kapsamlı bir şeyden söz ediyoruz, Türkiye’nin asıl sorunu yaşlanmakda değil, biz zenginleşemeden yaşlanıyoruz. İşte bu tip politikalar tüm toplum kesimini kapsayacak şekilde olmalı ve bir an önce geliştirilmeli.
Son olarak Türkiye somut olarak ne yapmalı ? Yol göstermek amaçlı, nasıl bir yaşlılık polistikası uygulanmalı?
Başlangıç noktası olarak prensipler çok önemli bu bağlamda ilk öncelikle toplumsal cinsiyete duyarlı bir yaşlılık politikası geliştimemiz gerekiyor. Biz şunu biliyoruz ki yaşalanan kadınlar çok kırılgan bir nüfusu oluşturuyor. İkincisi  agecism ( yaş ayrımcılığı) den sıyrılmamız gerekiyor.Yaş ayrımcılığı cinsiyetçilik ırkçılık gibi çok yaygın bir ayrımcılık türü. Yaş ayrımcılığı tüm kesimlere yönelik olabilir. Ayrımcılık bir başladığında malesef sonu yok bu kapsamda her türlü ayrımcılığa duyarlı olması gerekiyor politikaların. Ve bunların yanında somut olarak  Türkiye Yaşlılık Enstitüsü’nü kurmamız gerekiyor ve bunu hemen yapmalıyız. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı 2013 yılında gündemine aldı ve 2016 yılına kadar Türkiye’de kurulması vaad edildi. Sabırla bekliyor, girişimlerde bulunuyoruz. Yaşlanan bir toplumun böyle bir enstitüye çok ihtiyacı var.




Gençler için 'nimet'


ၡBerna VATANSEVER


Antalya’nın Kepez ilçesine bağlı, Kültür mahallesinde bulunan Özgecan Aslan Gençlik Merkezi ‘nde yapılan faaliyetleri siz değerli okuyucularımız için araştırdık.
Özgecan Aslan Gençlik Merkezi, yaklaşık iki yıldır Kültür mahallesinde hizmet veriyor. Gençlik Merkezi’nde birçok ücretsiz faaliyetler, aktiviteler yer alıyor. Bunların başında; Tiyatro, resim, bağlama voleybol gibi kurslar geliyor. Aynı zamanda ücretsiz dil kursları da veriliyor… Bunun yanında Gençlik Merkezi, yurtdışı imkanları sunuyor. Üniversite yakınında ve üniversite yerleşkesi civarında bu düzende bir merkez bina olması öğrencilere büyük ayrıcalıklar ve kolaylıklar sunuyor. Beden dili, işaret dili veya diksiyon gibi dersler de veriliyor.








Gençlik Lideri/AB Projeleri Sorumlusu
Erhan KORKMAZ

‘İstenilen kursu açıyoruz’

Özgecen Aslan Gençlik Merkezi’nin, Gençlik Lideri/AB Projeleri sorumlusu Erhan Korkmaz ile görüşme gerçekleştirdik. Erhan Korkmaz yapılan faaliyetlerin gerekçelerinden, detaylarından bahsederek merak edenler için bilgiler aktardı. Özgecen Aslan Gençlik Merkezi, Gençlik ve Spor Bakanlığı, Gençlik Hizmetleri ve Spor İl Müdürlüğüne bağlı olduğunu belirten Korkmaz, “Birçok vatandaş tarafından üniversiteye, MEB’e, belediyelere bağlı olduğu sanılıyor ancak yanlış biliniyor“ diye ekledi. Örneğin gençler bateri kursu talep ediyor ve burada yok... Bu talep doğrultusunda biz istenilen kursu açıyoruz diyen Korkmaz, “Genç dediğimiz kesim, bakanlık tarafından 9-29 olarak belirlendi. Bu yaş aralığındaki vatandaşlar tüm faaliyetlerden ücretsiz olarak yararlanabilir“ dedi.



Daha detaylı incelemek ister misiniz?


Sosyal sorumluluk projeleri


Burası Halk Eğitim Merkezi gibi çalışmıyor. Üniversiteden gelen gönüllü liderlerimiz var diyen Korkmaz, “Engelli gençler için piknikler, huzur evleri ziyareti,  kanserli çocuklarla yapılan sokak oyunları gibi sosyal sorumluluk projeleri bünyemizde yer alıyor.“ dedi. 









1 Ocak 2017 Pazar

Can Yücel'den miras cennet

Ne Harika Bir Yer Burası
  Nereden Buldum Bu Datça'yı " 
Can Yücel

                  








Usta şair Can Yücel'in sözlerine layık bir yer Datça...

Ege Bölgesi'nin incisi Muğla kentine bağlı olan bir cennet köşesi.Tarihi M.Ö 2000'lere kadar uzanıyor.Tarihte bilinen ilk halkı Karyalılar'dır ve altın çağını Bizans egemenliğinde yaşamış.Eski adıyla Kridos şimdiki adıyla Datça keşfedilmeye değer dağlarla çevrili bir yarımada cenneti.Bir çok medeniyete ev sahipliği yapmanın yanında önemli bir nefes kaynağı olma özelliğini de taşımaktadır. Oksijen bakımından Dünya'nın ikinci, Türkiye'nin en zengin bölgesidir. Ünlü tarihçi Strabon'un bu konuda meşhur bir sözü vardır:
"Tanrı yarattığı kulunun uzun ömürlü olmasını isterse, Datça Yarımadası'na bırakır."

Mekanım Datça Olsun

Bu saklı cennet ünlü tarihçi gibi keşfeden biri daha var usta şair, mısraların babası Can Yücel.

" Başka türlü bir şey benim istediğim
  Ne ağaca benzer ne de buluta
  Burası gibi değil gideceğim memleket
  Denizi ayrı deniz havası ayrı hava "
 Şairin Başka Türlü Bir Şey şiirinin dizelerinde bahsettiği gibi bir yer Datça.Askerliğini Kore'de yaptıktan sonra son yıllarının geçirmeye değer gördüğü Datça'sı Can Yücel'in.
"Mekanım Datça Olsun" isimli bir kitap yazması ve yayınlaması nedeniyle, mezarı Datça şehrine defin edilen Yücel'in mezarı, Datça'da adına tören düzenlenmemesi ve başka yerlerde yapılan törenler nedeniyle yıkıma uğratıldı ve mezar taşı parçalandı. Mezarı yakınında bulunan "Can Evi" isimli alan ise, bu yıkımın ardından kapatıldı.Şu an kapalı halde tutulan evin olduğu sokağa da ünlü şairin adı verildi.Şairin eşi hala o evde yaşadığından ziyarete açık değil.Müze olarak da kullanılmıyor.Fakat sokağında dolaşmak, kapısındaki izleri görmek havasını solumak bile iyi geliyor.Eski Datça hem Roma mimarisiyle hem de Can Yüceli'yle gezilmesi gereken bir yer.
Can Yücel'in gezindiği sokaklarda , oturduğu sandalyede, dokunduğu kapı kolunda her birinde sanki dizelerinden birine rastlıyorsunuz.Eski Datça'nın arnavut kaldırımları daha bir anlamlı geliyor insana.Can babanın kahvesinde oturduğunuz taburede badem kahvenizi yudumlarken yanınızda o baskın bariton sesiyle muhabbetinize eşlik ediyor sanki.


O taş döşeli sokaklarda lafını esirgemeyen ustanın ayak izleriyle ilerliyorsunuz adeta.Çiçekleriyle , badem ağacı kokularıyla , genzinizi yakan deniz havasıyla Datça görülmeye değer bir yer ...Can Yücel'in mekanına , ruhuna, kalemine ,yüreğine dokunuyor.Mısralarında var olduğunuzu hissediyorsunuz.O hayatın yüküyle yoğrulan çatallı sesi sizinle beraber dolanıyor o eski sokakları.Sizi bir popülarist turist havasından kurtarıp insan gibi düşünmeye sevk ediyordu.Bunu bir şair başarabilirdi o da Can Yücel'di...